Zola
Zola
Gıda Maddeleri ve Muhafaza

Gıda Maddeleri ve Muhafaza

Gıda Maddeleri ve Muhafaza

Gıda Maddeleri ve Muhafaza

Konya halkının genelinin bağı, bahçesi, tarlası, hayvanları vardı. Bu yüzden yazın hazırlık yaparak kışın bu ürünleri tüketmek yaygın bir gelenekti. Öyle ki kışın çarşıdan et veya ekmek alanlar Konya’da ihtiyacı olan bir kişi olarak düşünülürdü. Konya halkı ekmeğini genellikle evde yapmasına rağmen zaman zaman evin hanımı eşini işe yollarken “Herif akşama iki ekmek al gel” derdi. Çarşıda yapılan ekmek evlerden farklı olduğu için zaman zaman halk bu ekmekten alırdı. Bazı Konya evlerinde ev ekmeği ve çarşı ekmeği katık yapılarak yenilirdi. Burada bahsedilen çarşı ekmeği günümüzde üretilen ve sağlık açısından riskler barındıran ekmekle karıştırılmamalıdır.

Meram bölgesinde yerel halkın bahçesinde yetiştirdiği nane, maydanoz, biber ve fasulye gibi ürünleri kurutur ve kışa hazırlardı. Ayrıca peynir yoğurt gibi ürünler hem yaz hem kış mevsiminde hazırlanarak ev ahalisinin tüketmesi için beklenirdi. Bazı durumlarda ise yazın yapılan peynirler bir yerde bekletilerek olgunlaşması veya küflenmesi sağlanırak kışın tüketilirdi. Bazı ailelerin elde ettikleri peyniri tuzlayıp tulumlara bastığı ya da küplere dolduğu bilinmektedir. Vişne, kayısı ve elma gibi meyveler dalından toplandıktan sonra taze olarak tüketilemeyecek kadar fazla miktarda ise kurutularak pestil haline getirilirdi. Pestil evlerin izbelerinde un ve bulgur gibi ürünlerle beraber saklanır ihtiyaç halinde kullanılırdı. İzbe geçmişte soğuk hava deposu vazifesi gören rutubetsiz, karanlık alanlardır. Bazen küçük pencereler açıldığı bilinmektedir. Konya’nın belirli bölgelerinde bağcılık (Sille, Hadim, Taşkent) yaygın olduğu için üzümden pekmez yapımı gelişmiştir. Yapılan bu pekmezle farklı pek çok tatlı üretilir veya kahvaltıda tüketilirdi. Ayrıca kavurma, sucuk ve turşu konu komşunun yardımlaşması ile yapılırdı.

Güzün hasadı yapılan karpuz, kavun, üzüm, armut gibi meyveler kilerin duvarına asılarak sultan Nevruz’a kadar ihtiyaç duyulduğunda ev halkı veya gelen misafirler için sofraya getirilirdi. Kilerin duvarında ayrıca yazdan kurutulan patlıcan, çiçek bamya, mısır ve dolmalık biber gibi ürünler kurutulduktan sonra asılıp bekletilirdi.

Un, Konyalılar için en temel gıda maddesidir. Konya’nın buğday ambarı olması un ihtiyacının daha kolay karşılanmasını sağlamıştır. Tarladan genellikle çiftçilerden direk alınan veya kendi tarlalarından hasat edilen buğdaylar meramda ki su değirmenlerinde ya da şehrin içinde bulunan ateş değirmenlerinde öğütülerek un haline getirilip ihtiyaç halinde kullanılmak üzere depolanırdı. Buğdaydan sadece un değil bulgur da üretilirdi. Bulgur elde etme işlemi evin bahçelerinde imece usulü yapılırdı. Anadolu topraklarında pirincin az yetişmesi ve pahalı olması halkın birinci tercihinin bulgur olmasına sebep olmuştur. Pirinçten hazırlanan yemekler sadece önemli misafirler geldiğinde sofralardaki yerini alırdı. Büyük kazanlarda kaynatılan buğdaylar güneş altında kuruyuncaya kadar bekletilirdi. Kurutulan buğdaylar dibeklerin içine koyulup tokmakla dövülerek, buğday kırma makinalarında çekilerek ya da neredeyse her evde bulunan taş değirmenlerde kırılarak parçalanırdı. Eskiden Konya’da birçok mahallede küçük bir havuz boyutunda taş dibekler bulunurdu. Kaynatılan buğday bu havuzun içine dökülerek sapı uzun tokmaklar yardımı ile dövülürdü. Kırılan buğdaylar elekler vasıtası ile elenerek düğü ve bulgur ayrıştırılırdı. Ancak bu işlemle işler bitmezdi. Eskiden at veya eşekle döndürülen taş değirmenlerde buğday bulgur haline getirilirken daha sonraları her evde yerini alan ufak el değirmenlerinde bulgur elde etme işlemi gerçekleşmiştir. Bu değirmeni kullanmak için iki kişi gerekirdi. Bu kişilerden biri taşın üzerinde bulunan sapı çevirirken diğeri taşın arasındaki boşluktan buğdayı atardı. Taşların ağırlığı ile buğday ezilerek bulgur halini alır ve kullanıma hazır halde bekletilirdi. Ekmeklik unlar için farklı cins buğdaylar kullanılırdı. Sert, esmer buğdayların öğütülmesinden ekmeklik un elde edilirdi. Esmer ekmeklik unlar kepekli olurdu ve mayalı hamur yoğrularak tandır ekmeği yapılırdı. Yumuşak beyaz buğdayların öğütülmesinden ise böreklik un elde edilirdi.

Tarladan elde edilen buğdayda elde edilen “Ütme”den bahsetmeden geçemeyeceğim. Tarlada olgunlaşıp dolgun hale gelen başaklar sapı ile toplanıp bir köşeye alınırdı. Bir alev yakılır ve ütülen buğdaylar elde biraz ovcalanıp yenilirdi. Çocuklukta köyde hasat zamanına yakın yapılabilecek en güzel etkinliktir diyebilirim. Buğdayın hasadından sonra ise taze buğdayın sac üzerinde kavrulması ile kavurga elde edilirdi. Bazı aileler buğdayı kavurmadan bir gün önce sütün için bekleterek daha lezzetli olmasını sağlardı. Buğdaydan elde edilen bir başka ürün ise “Kavut” tur. Kavut bulgur elde etmek amacı ile kırılan buğdayın elenmesi esnasında alt kısımda kalan küçük kalıntıların ikinci bir elemeden geçirilerek geriye kalan en ufak parçaların sac üzerinde kavrulması ile elde edilirdi. Havanda dövülmüş ceviz ve toz şeker ilave edilip karıştırılarak servis edilirdi. Bulgurdan elde edilen bir başka ürün ise “Hedik”tir. Dişleri çıkmaya başlayan bir çocuğa hayırlı olsun’a gelenlere ikram edilirdi. Tabaklara koyulmuş bulgurun üzerine haşlanmış nohut, kenevir, haşhaş ve ceviz ilave edilir ve konuklara sunulurdu. Bazı bölgelerde bulgur yerine dövme bulgurda kullanılmıştır. Bulgurdan eski dönemlerde elde edilen önemli bir pilav çeşidi de “Molla Pilavı”dır. Bu pilav çeşidinin içerisinde domates, kıyma ve mercimek ilave edildiği ve medrese mollaları tarafından yapıldığı için bu ismi aldığı bilinmektedir.

Konya süt üretim ve tüketimi konusunda da önemli bir yere sahiptir. Nerdeyse her Konya evinde bulunan büyükbaş veya küçükbaş hayvanlardan süt elde edilirdi. Bu sütler sabah kahvaltılarında veya akşam sohbetlerinde bazen içine kahve ilavesi yapılarak tüketilirdi. Sütün içmek için kullanmanın yanı sıra yoğurt, yağ, peynir gibi yan ürünlerde elde edilirdi. Evde yoğurt yapımı o dönemde hemen hemen her evde yoğurt yapılırdı. Yoğurt mayalamak için “Yoğurt Eşi” ismi verilen daha önceden çalınmış bir yoğurt kullanılırdı. Halk arasında bu yoğurda “Çalma Yoğurt” ismi verilirdi. Elde edilen yoğurdun turfanlarda çalkalanması sonucu “Turfan Yağı” elde edilirdi. Turfan, küp şeklinde dizayn edilmiş tutmak için yanlarda iki sapı bulunan üzeri delikli bir gereçtir. Turfan yağı çıkarılacağında yazın ise yoğurtla beraber normal sıcaklıkta bir su ile kıvama getirilirdi. Mevsim kış ise kısmen ısıtılmış bir su ile çalkalanarak tereyağı elde edilirdi. Turfanın ağzı sıkça kapatıldıktan sonra çalkalayacak kişi iki sapından tutarak öne ve arkaya sallayarak yoğurdun yağının çıkmasını sağlardı. Yağ çıktıktan sonra geniş bir kaba boşaltılan içerikten yağ kısmı alınırdı. Yağ kısmının üzerinde kalan ayran birikintileri temizlendikten sonra elle sıkılarak şekil verilerek “Çelik” adı verilen silindirler oluşturulurdu. Bu yağ sade bir şekilde kullanıldığı gibi tuzlanarak da kullanılabilirdi. Artan ayranlar süzüldükten sonra bir kaba alınarak yeniden yoğurt haline getirilip tüketilirdi. Yağ elde edildikten sonra yeniden yoğurt haline gelen katı yoğurda ise “Süzme Yoğurt” ismi verilirdi. Elde edilen fazla yoğurt testilere koyularak, bozulmaması için üzerlerine zeytinyağı veya donyağı koyularak bekletilirdi. Konya merkezde evde peynir yapımı çok revaçta değildi. Halk peynir ihtiyacını Çayırbağı ve Karadiğin gibi bölgelerden getirilip çarşı-pazarlarda satılan peynirlerden karşılardı. Tulum peyniri ise sayılı aileler tarafında yapılırdı. Tulum ihtiyacı o dönem Konya ilinin kazası olan Karaman ve Ermenek bölgesinden karşılanmıştır. Günümüzde Karaman il sınırları içerisinde bulunan Divle mağarasında olgunlaşması sağlanan “Divle Tulumu” geçmişte de Konyalıların severek tükettiği bir peynir çeşidi idi. Konya’da ise Keçi Muhsine (Küçük Muhsine) kasabasının tulum peynirleri üretilerek tüketime sunulurdu. Ayrıca Kadınhanı çömlek peyniri, Konya’nın olmazsa olmazı küflü (yeşil) peyniri ve “Selemor” peyniri sevilen peynirler arasında tarihte yerini almıştır. Günümüzde peynir üretimi ulusal veya uluslararası şirketler tarafından gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Bu neden Konya’ya özgü olan lezzetlerin büyük bölümü artık evlerde tüketilmez olmuştur. Ancak Konya’ya bağlı bazı köy ve beldelerde ekim ayı sonunda mağaralarda bekletilen peynirlerin çıkartılması için hala etkinlikler düzenlenmektedir.

Konyalılar için bir başka temel gıda maddesi ettir. Konya’nın varlıklı aileleri kışa girmeden önce hayvanı keserek kışın kullanacakları eti hazır ederdi. Genellikle keçi ve koyun eti tercih edilirdi. Zorunluluk olmadığı sürece büyükbaş hayvan eti tercih edilmezdi. 1960 yıllarından sonra ise büyükbaş hayvan eti daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca et konusunda uygulanan bir başka alışkanlık ise “Yaprak Koyunu” besleme alışkanlığıdır. Yaprak koyun güçten düşmüş zayıflamış koyun anlamına gelmektedir. Bu koyunlar yaz sezonunun bitmesine yakın bahçe mahsulleri toplandıktan sonra alınır. Bahçeden kalan yeşillikler bu koyunlara verilerek semirtilir ve ihtiyaç duydukça kesilirdi. İhtiyaç duyuldukça kesilen bu koyunlar izbe gibi soğuk bir yere asılarak bekletilir ve taze et ihtiyacını karşılardı. Kesilen hayvanların etleri kavurma, pastırma (Bastırma), veya sucuk (İrişki) olarak değerlendirilirdi. İrişkiler ince bağırsaklara doldurulur, oklava ile biraz inceltilir ve hava akımının iyi olduğu bir yere asılarak kurutulurdu. Bazı aileler etleri kemikli olarak kurutur, kışın yemeklerde kullanılmak üzere bekletirdi. Bazı aileler ise etleri kuşbaşı kestikten sonra büyük leğenlere (ileğen) alıp altına meşe odunundan ateş yakıp kavurma yapardı. Bu kavurmayı uzun süre muhafaza etmek amacıyla büyük testilere koyulur üzerine eritilmiş kuyruk yağı dökülür ve depolanırdı. Hayvan kesildikten sonra sakatat kısmı alınarak kıyma haline getirilir ve bu sakatatlar da kazanlarda kavrularak yine testilere basılırdı. Bu şekilde hazırlanan kıyma harcına ise “Bıcı” ismi verilirdi. Bıcı ve etten yapılan kıymalar ihtiyaç duyulması halinde tahta kaşıklarla kazınarak kullanılırdı.

Konya’da beyaz et anlamında çok fazla tüketim olduğu söylenemez. Konyalıların etinden ve yumurtasından faydalanmak üzere beslediği kümes hayvanları tavuk, ördek, hindi ve kazdır. Yumurta saklamakta Konya’da bilinen bir adettir. Yumurtayı kışın tüketmek üzere saklamak için genellikle Ağustos ve Eylül ayında elde edilen yumurtalar kullanılırdı. Yumurtaları saklamak için hazırlanan bir sandığa ağaç talaşları, saman veya kül koyularak yumurtaların üzeri hava almayacak şekilde kapatılırdı. Bir başka ve en çok verim alınan saklama yöntemi ise yumurtaları kireç kaymağına batırıp güneş görmeyen, serin bir yerde saklamaktır. Konya’da kolay kolay yumurtlayan tavuk kesilmez bunun yerine birden fazla horoz var ise bunlardan biri kesilirdi. Kesilen tavuklarla, tavuklu bulgur pilavının yanı sıra mutlaka tavuk suyuna çorba yapılırdı. Tavukların misafir gelince kesilmesi önemli bir adetti. Kaz eti daha çok kışın tüketilen bir kümes hayvanı etidir. Boğazından kar geçmeden kazın kesilmemesi gerektiğine inanılır. Konyalılar kesilen kazdan kaz yahnisi ve kaz kızartması gibi yemekler yapardı. Ancak halk arasında hazmının kolay olmadığı dile getirildiği için elma ile doldurulan kaz etinin tüketilmesi makbul kabul edilmiştir. Ördek eti Hatıp, Çayırbağı gibi yerlerde çok tüketilirdi. Bu etin hazmı kaz etinden daha kolaydır.

Türk mutfağında mantı ile beraber en önemli makarna çeşitleri arasında erişte sayılabilir. Erişte tarım işçileri ve ağır iş yapanlar için tok tutucu besleyici olması açısından önemli bir üründür. Konya’da yaz mevsiminde kışın tüketilmek üzere mutlaka erişte yapılırdı. Kış hazırlıkları dışında ramazanda kullanılmak için bol miktarda erişte yapıldığı bilinmektedir. Konya’da erişte bir miktar un, su, yumurta ve irmik ilavesi ile hazırlanmaktadır. Hazırlanan hamurlardan elde edilen bezeler belirli bir süre bekletildikten sonra çok ince olmayacak şekilde açılarak kibrit çöpü kalınlığında kesilirdi. Kesilen bu hamurlar kurutulduktan sonra depolanarak kullanılırdı. Konya’da kullanılan bir başka saklama tekniği ise reçel ve turşu yapımıdır. Reçel ve turşu yapımı özellikle bağı bahçesi olan ailelerin uyguladığı yöntemdir. Senenin iyi geçmesi ile bol mahsul elde edilirse kışın tüketilmek üzere reçel veya turşu yapılarak saklanırdı.

Konya mutfağında diğer bölgelerde çok fazla bilinmeyen “gömü” ismi verilen bir muhafaza ve lezzetlendirme tekniği vardır. Kışın havuç, turp, pırasa, lahana ve pelit gibi sebzelerin bir çukur açılarak gömülmesi ve ihtiyaç duyulduğunda kazılarak sebzelerin yerinden çıkarılıp kullanılmasına dayanan bir yöntemdir. Bu yöntemde gömülen sebzeler hafif sararır ve çok daha lezzetli bir hal alırdı. Özellikle günümüzde evlerde tüketimi giderek azalan pırasa, gömüldükten sonra çıkarılıp pirinç ilavesi ile pişirilerek tüketilirdi. Geçmişten günümüze değerini kaybeden bu yöntem yeniden canlandırılarak kullanılmalıdır.

Küpler Anadolu medeniyetinde en iyi koruma gereçleri arasında gösterilebilir. Farklı ürünler ile doldurulan küpler kilerlerin duvar diplerinde muhafaza edilirdi. Bu küpler sırlı veya sırsız olarak kullanılabilirdi. Büyük boy küplerde genellikle tahıl ürünleri saklanmaktadır. Orta boy veya küçük boy olan küplere ise çömlek (çölmek) ismi verilirdi. Küçük çömleklere ise genellikle sirke, yağ, pekmez ve turşu gibi ürünler koyularak muhafaza edilirdi. Muhafaza edilecek ürünler testilere veya çömlekler koyulduktan sonra ahşap veya toprak malzemeden yapılmış kapak ile üzeri kapatılırdı. Testi içinden ürünler alınırken sıvı ise tas veya kepçe kullanılırken katı ise kazımak için genellikle metal veya ahşaptan yapılmış kaşıklar kullanılırdı. Testiler dışında yağ muhafaza etmek için yağ kazanları bulunurdu bu malzemenin ise Konya halkı arasında ki ismi “Tepme”dir. Soğuk kış günlerinde ürünlerin donmasını engellemek için testilerin üzeri battaniye veya kilimlerle sıkıca kapatılır ve donması engellenirdi. Muhafaza edilmek istenen ürünlerin haşerelerden korunması içinde Konya’da geleneksel bazı yöntemler kullanılmıştır. Örneğin karıncalardan korunmak için testilerin çevresine kömür dökülürdü. Bazı evlerde ise testilerin altına su koyularak haşere ile mücadele edilirdi. Farelerden korunmak için ise evde kedi beslenir veya fare kapanları kullanılırdı.

Konya mutfağında muhafaza metotları köyden köye, kasabadan kasabaya farklılıklar göstermiştir. Bu muhafaza tekniklerinden bazılarından kısaca bahsetmek faydalı olacaktır. Eskiden Konya evlerinin hemen hepsinde büyük boylarda seleler bulunurdu. Seleler Konya’nın Aslanlı kışla bölgesinde bulunan ve çingene olarak tabir edilen kişiler tarafından yapılırdı. Yapımında genellikle taze ağaç dalları kullanılmıştır. Bu seleler ürünlerin depolanması için tercih edilmesinin yanı sıra muhafaza amaçlıda kullanılmıştır. Kurbanda elde edilen taze et, hayvanlardan sağılmış süt ve sütlerden elde edilen peynirlerin muhafazasında kullanılırdı. Ürünler koyulduktan sonra üzerine seleler koyularak haşere ve tozdan korunurdu. Selenin üstüne battaniye ve kilim atılırdı. Konya evlerinde şebeke suyu olmaması nedeniyle neredeyse her evde bir su kuyusu bulunurdu. Bu kuyulardan su elde edilmesinin yanı sıra gıdaların muhafaza etmek içinde faydalanılırdı. Kuyunun içerisinin serin olması nedeniyle bir süre bekletilecek ürünler kuyuya bağlı bulunan urgan ve kanca ile içerisine salınırdı. Ayrıca yazın sıcak günlerinde soğuk bir karpuz yemek içinde bu yöntem kullanılırdı. Bir başka önemli muhafaza tekniği ise batırıklardır. Batırık, kiler veya izbede bulunan 80-100 cm kadar derine kazılmış kuyulardır. Bu kuyular nem almayan bir yerde olmalı ayrıca içi mutlaka sıvanmalıdır. Batırıklara konulan ürünler kilerden daha soğuk bir ortama alınmış ve kısmen daha uzun muhafaza edilmiş olurdu. Tel dolaplar bir başka muhafaza tekniği olarak bilinmektedir. Teldolaplar günümüz gardıroplarına benzemekle beraber önüne ince tel çekilmiş mutfak malzemesidir. Teldolapta asıl amaç ürünleri haşerelerden korumaktır. Genellikle izbe veya kilerin güneş görmeyen bir yerine koyulmasına rağmen özellikle soğuk tutulması gereken ürünleri muhafaza etme özelliği bulunmamaktadır.

Konya’da yetişen veya komşu illerden getirilen, sofralarda yemek, tatlı, hoşaf olarak yerini alan önemli meyveler vardır. Konya’da yemeği, tatlısı, hoşafı yapılan kayısı ile cümleye başlamak en güzeli olacaktır. Konyalı, zerdali ismi verilen küçük yapıda, sulu, renkli ve çilli olan kayısıları tercih ederdi. Ayrıca Konya’da Tokaloğlu, Şekerpare ve Mektepli kayısı türleri de yetiştirilirdi. Dalından toplandıktan sonra konu, komşu, hısım, akrabaya dağıtılan kayısılar kaşıkla ezilerek de tüketilirdi. Kalan kayısılar kışın tüketilmek üzere güneşte veya gölgede kurutulmasının yanı sıra pestil, hoşaf, reçel ve kayısı yemeği olarak değerlendirilirdi. Geçmişten günümüze Konya’da elma yetiştiriciliğinde hayli yol alınmıştır. 1980 yıllarından önce Konya’da “Tavşanbaşı, miş, ekşi elma ve altın çekirdek” elmaları yetiştirilirdi. Bu elmalardan miş elması halkın sevdiği mayhoşsu, kokulu ve küçük yapıda bir elma çeşididir. Altın çekirdek ve ekşi elmalar ise iri yapılı elmalar arasındadır. Elma hasadından sonra elmalar kurutularak (kak) saklanırdı. Kurutulan elmalar akşam sohbetlerinden yenilmesinin yanı sıra hoşaf veya elma kakı yemeğinde kullanılırdı. Armut çeşitliliği bakımından Konya zayıf kalmıştır. Geçmişte Konya’da bilinen armut cinsleri şeker armudu, nar armudu ve öküzgöbeği armududur. Bu armutlardan şeker armudu taze tüketimde kullanılan, hızlı olgunlaşan, sulu ve tatlı bir armut çeşididir. Bu armut sulu olması nedeniyle uzun süre muhafaza etme amaçlı kullanılmazdı. Aynı şekilde öküzgöbeği armudu da hızlı tüketilen armut çeşididir. Nar armudu ise alacalı ve oldukça büyük, kurutularak kışın kullanılan bir çeşittir. Erik çeşitliliği bakımından Konya oldukça iyi bir konumdadır. Konya’da yetişen önemli erik çeşitleri arasında bardak, böğrek (böbrek), aygırdağı, hamıdatlı, gökerik, ve sepete sıçan erikleridir. Yaratıcı Konya halkı eriklere özelliğine bağlı isimler vermiştir. Örneğin hamıdatlı çok fazla tatlı olduğundan dolayı bu özelliği alırken, sepete sıçan pazara getirilirken dağılıp ortalığı batırdığı için bu ismi almıştır. Eriklerde yine hoşaf, pestil ve kurutularak saklanan ürünler arasındadır. Ayva, Konya halkı için önemli meyveler arasında bulunmaktadır. Kurutmak ve hoşaf için kullanılan ayvaların yanı sıra yemek için kullanılan “Ekmek Ayvası” ismi verilen bir ayva çeşidi daha vardır. Bu ayva çeşidine bıçak değmeden iki baş parmak yada, baş, işaret ve orta parmak yardımıyla ikiye bölünür yenilirdi. Vişne, kızılcık (Eğir) ve çilek Konya mutfağında yetiştirilen ve hoşaf, komposto, şerbet yapılarak tüketilen ürünler arasındadır. Çilek ve kızılcık bazı bölgeler dışında pek yetiştirilen bir ürün olmadığı için az miktarda bulunurdu. Dut ağacı neredeyse her Konyalının evinin önünde bulunan bir ağaçtır. Kurutularak, şerbet yapılarak veya soğukluk olarak sofralardaki yerini alırdı. Sokaktan geçen herkesin hakkının olduğuna inanılırdı ve yemek helal kabul edilirdi. Konya mutfağında üzüm en değerli meyveler arasındadır. Konya’nın hemen her bölgesinde üzüm bağları bulunurdu. Bu bağlardan sadece üzüm toplanmaz aynı zamanda asma çubuklarına et takmak suretiyle çöpleme ismi verilen bir yemekte yapılırdı. Konya’da önemli üzüm çeşitleri arasında aladiriz, dimnit, büzgülü, gut ve gemre sayılabilir. Büzgülü üzüm dışında her cinsten pekmez kaynatılırdı. Pekmez kahvaltılarda tahinle veya sade tüketilmesinin yanı sıra tatlılarda, cevizli sucukta katkı maddesi olarak kullanılırdı. Ayrıca Konya mutfağında sadece tatlı pekmez değil ekşi pekmezde geçmişte bol miktarda yapılırdı. Günümüzde unutulan bu lezzetin Konya mutfağına değer katacağı aşikârdır. Konyalı halk kavuna “Divlek” ismini vermiştir. Kavun Konya mutfağında sade tüketilmesinin yanı sıra kelek (kavun ham hali) halindeyken ya da kelek halinde kurutularak da kullanılmıştır. Konya mutfağında kurutulmuş kelekten yapılan yemeğe en güzel örnek hamlama yemeğidir. Taze tüketilen kavunlar çok olgunlaşmışsa ve dağılacak kıvama gelmişse kaşıkla yenilirdi. Kaşıkla yenilen kavunun yanında mutlaka tandır ekmeği ve tulum peyniri olurdu. Önemli bir ürün olan Karpuz Konya topraklarında yetişen ve sevilerek tüketilen meyve çeşididir. Kavun gibi karpuzun olmamış hali de Konya mutfağında “Ham” ismi ile yemek olarak tüketilmektedir. Konya’da daha çok sert ve kalın kabuklu siyah renkte karpuzlar yetiştirilirdi. Kışlık karpuzlarda Konya köylerinde yetiştirilip kilerlerde saklanırdı. Kışlık karpuzlar dışı beyaza çalan içi ham karpuza benzeyen karpuzlardı. Ayrıca siyah karpuzların ham hali de koparılıp kışın yemek üzere saklanabilirdi. Hala Çayırbağı ve Konya’nın bazı köylerinde kışlık karpuz olarak yetiştirilmeye devam ediliyor. Son olarak portakal ve limondan bahsetmek istiyorum. Bu iki ürün Konya mutfağında her zaman kıymetli olmuştur. Konya civarında çok fazla yetişmediği için tane olarak saklanır ve özel misafirler veya özel günler için kullanılırdı. Hatta eve alınan portakal veya limonu çocuklar ziyan etmesin diye dolaplara kitlendiği bile olurdu. Ancak portakal kompostosu Konya’nın bilinen lezzetlerinden biri olarak ön plana çıkmıştır. Limondan ise limonata yapılıp tüketilirdi. Limonata yapımı için limon yıkanıp bıçak yardımıyla parçalanır, toz şeker içinde bir iki gün bekletildikten sonra üzerine su ilave edilip yazın sıcak günlerinde içilirdi.